About

Kendi Anlatımı ile Hayatı

        1933’te dünyaya geldim Rize’nin İyidere ilçesinin Yapraklar köyündenim. İlkokul 5. Sınıfa giderken babam vefat etti İlkokulun hemen ardında gurbete çıktım. Dayım rahmetli çarkçıbaşı idi. Onun yanında miço olarak çalışmaya başladım. Miçoluk yaparken kitap okumayı da sevmeye başladım. Hangi dalda ilerlemek istiyorsam o kitapları okumaya başladım. Ve iftiharla söylüyorum: Türkiye’de Yüksek Denizcilik Okulu imtihanlarına dışarıdan katılıp en genç gemi makineleri mühendisi oldum. Gemilerde staj yaptım. Eşimin babasının İzmir’de iyi bir işi vardı. Askerlik sonrası birkaç ay kayınpederin yanında iş yapayım diye durdum.

        Bu arada ‘’Tayyar’’ isimli geminin sahibi Veysel Kaptan kendisiyle çalışmamı istedi ama kendi işimi yapmayı düşündüğüm için, çalışmak istemedim. Araya büyüklerimiz girdi; Veysel Kaptan da ‘’Arkadaş, sen kendi işini yapacaksan, ben de seninle beraber iş yapacağım. Sen bu gemiye geleceksin.’’ deyince söz verdik, Veysel Kaptan Unilever’le anlaşma yapmış, O zaman Unilever’e fıçı ile yağ taşınıyor. Tankerdir, gemi tankeridir böyle bir şey yok. Böylece Uniliver’e yağ taşımaya başladık. Dolayısıyla biz Unilever’le merhaba ettik. Tabii tabii, İzmir’de Antalya’da veya nerede üretiliyorsa, İzmir’de pamuk yağı olur, Trakya’da ayçiçeği yağı olur. Trakya’daki yağlar da fıçılara konur, arabalarla taşınırdı. Unilever her fıçıdan numune alarak o yağın kalitesini belirler, ona göre fiyat verir veya almazdı.

        Şimdi bu konuştuklarım biraz şaka gibi gelir insanlara ama ben at arabasıyla fıçı taşınırken vardım Unilever’de. Yağları Unilever’in gönderdiği memurlar teslim alırdı. Yol yok, arabalar eski, kış; adam gelemez. Bir müddet bizimle gelip gittiler. Ama kara adamı denizle bağdaşamadı; deniz tuttu, hasta oldu. 25-30 saatlik yol. Sallanmadan durmaz ki… Onun için benden rica ettiler, Erbe vardı genel müdür, ‘’Sen Unilever adına o yağları teslim alırmısın fabrikalardan? ‘’dediler. ‘’Siz bu itimadı bana verdikten sonra seve seve yaparım.’’ dedim. Gemideki işim bitiyor, evime gitmeden kantardaki işim başlıyordu. Tek tek numune alır, tartar ve gemiye gönderirdim. Ama yorulmuyordum.

        Artık Bakırköy'deki fabrikaya da gidip gelmeye başladım. Planlamaya bende dahil oldum. Ve Türkiye’de ilk nebati yağ tankerini biz yaptık. Biz o eski şilebi, 80 yaşındaydı o zaman, tamire aldık; yarısını kuruyu yük gemisi, yarısını tanker yaptık. Ve dedik ki: ‘’ Herkes arabasının kasasının içine bir tank koysun, ona doldursun. ‘’ Bizim iki olan İstanbul seferini beşe çıkartmamız gerekiyor imalata göre. Unilever büyüyor, büyüdüğü miktar kadar yağı alması lazım. Yeterli miktarda yağı bulabiliyormuydunuz? Dışarıdan yağ getirmek yasak. Dolayısıyla bizim bu işi memleketimizde çıkan yağlarla görmemiz için Trakya’ya, İzmir’e kuvvet vermemiz lazım. Bunun için de Unilever bütün yağ camiasına yardımcı oldu. Sağlam bulduğu insanlara fabrika yaptırdı, çıkan yağlan da Unilever aldı. Çok sonra başladı dışarıdan büyük gemilerle yağ gelmeye. Gemiyi tankere çevirince iş yükü azalmaya başladı.

        Ben gemiye başladığımda halen ortağım olan Hüseyin Bey ile tanışmış ve ortak bir kamyon almıştık. Hem geminin boşalmasına yardım ediyor, hem de başka işlerde kullanıyorduk. 68’ de Akar nakliyat’ı kurarak Unilever’e ham yağ taşımaya başladık. Bu arada gemide çalışmayı da bıraktım. Bir gün Melih Bey beni çağırdı, ‘’Ali Rıza Bey, biz bu satış arabalarında sıkıntı yaşıyoruz. Mesaili memurlarla bu iş olmuyor. Bu arabaları sana verelim, taksitle ödersin bize.’’ Dedi. 17 tane Bedford araba. Çok gurur duydum, çok mutlu oldum. Ne mutlu bana ki, tahsilli, bilgili; yaptığı, yapacağı işi birbirine bağlayan kişilerle beraberdim. Satış değildi bizim işimiz.

        Adres alıp gidiyoruz, malı teslim edip dönüyoruz.Bir yıl sonra, 82’de Karsan’ı kurduk, araç sayısını çoğalttık. Daha sonra bunları büyük kamyonlar ilave ederek İstanbul toptancılarına dağıtım yapmaya başladık. Bakırköy’deki margarin fabrikası Çorlu’ya taşınınca Marmara Bölgesi de dağıtım ağımıza girdi. Yine o yıllarda Algida Bölge Distribütörlüğü’nün bize verilmesiyle distribütörlük sürecimiz başladı. Demir Bey’in teklifiyle depoculuğa da başladık. Yağları depolarda toplayıp Unilever’e satıyorduk, Unilever büyüdükçe biz de büyüyorduk. Farklı iş alanlarında yeni şirketler kurmaya, onlarla da hizmet vermeye başladık. Güneşli’de bir yerleri vardı; bir fırın, bir de pastane yaptırdılar bana. Yarışmalar yapılıyordu orada. Bu yarışmalar pastacılık yağının tanıtılması için. Bir de maya çıkartmaya başladılar. Bayatlamayan ekmeğin mayası Unilever ‘dendir. İlk dondurmayı yaptığımız zaman da ben özel bir araba yaptım sıcak çikolata taşımak için. Bir zaman da servis otobüsleri alarak depolar arasın da işçi taşıdık, ilk Lipton fabrikası için çay alırken de yanlarındaydım, margarin fabrikası Çorlu’ya taşınırken de. Türkiye de Unilever’den ilk paketi alan benim. Bunlarla da kalmadı. Fabrikaları için arazileri alırken yardımcı oldum. Depoları ben yaptım, Uniliver kiracım oldu. İnşaat ve taahhüt hizmetlerinin bir kısmı da bana verildi. Rize lipton Çay Fabrikası, Algida Çorlu Fabrikası, Çorlu Uniliver Okul inşaatı gibi örnekleri hizmetlerimiz arasında sayabiliriz. Daha Unipro’ya , temizlik hizmetlerine geçemedik bile. Uniliver o zaman Türkiye’nin en eski zeytinyağı Komili’yi almıştı. Dolayısıyla buranın eski şekliyle canlandırılması için sponsor oldu. Yapılan çalışmalarda aksama olunca yüklenici olarak işi bana teklif ettiler. Bitirip teslim ettik.